Moda sektörü, temel hammaddesi konusunda doğayla teknoloji arasında sıkışmış durumda: pamuk mu, polyester mi? Yüzyıllardır kullanılan pamuk, doğada çözünebilen ve yenilenebilir bir lif olsa da yüksek su tüketimi ve çevreye zarar veren tarım uygulamaları nedeniyle eleştiriliyor. Dünya genelinde pamuk üretimi yıllık yaklaşık 25 milyon ton seviyesinde sabitlenmişken, her yıl 100 milyardan fazla giysi üreten bir sektör bu talebi karşılamada zorlanıyor. Bu açığı kapatan ise düşük maliyetli ve esnek yapısıyla polyester oldu. Günümüzde küresel elyaf pazarının %54’ünü oluşturan polyester, hızlı modanın temel taşı haline geldi.
Ancak bu sentetik malzemenin çevreye maliyeti oldukça ağır: her yıl 342 milyon varil petrol tüketilerek üretiliyor ve kullanımı sırasında mikroplastik salımı yapıyor. Bu parçacıklar okyanusları ve dolaylı olarak insan sağlığını tehdit ediyor. Öte yandan, pamuğun pazar payı 1960’larda %60 iken bugün yalnızca %24’e gerilemiş durumda. Better Cotton gibi girişimler, daha sürdürülebilir pamuk tarımını yaygınlaştırmaya çalışıyor. Türkiye’de ise pamuğun %10’u “iyi pamuk” kriterlerine göre üretiliyor. Ayrıca Türkiye, AB biyogüvenlik kuralları doğrultusunda GDO’lu pamuk üretimini yasakladı ve İzmir Ticaret Borsası ile İTHİB öncülüğünde “GDO’suz Türk Pamuğu” projesi başlatıldı.
Bu proje, Türk pamuğunu küresel pazarda güvenilir ve sürdürülebilir bir seçenek olarak konumlandırmayı hedefliyor. Ancak uzmanlar, iklim değişikliği ve geleneksel üretim yöntemlerinin pamuk ekim alanlarını tehdit ettiğine dikkat çekiyor. Elyaf tercihinin ötesinde, tüketici davranışlarında da köklü bir değişim gerekiyor. Gerçek sürdürülebilirlik, az ama kaliteli ve uzun ömürlü giyim alışkanlıklarıyla mümkün olabilir.





